Antalya Hipnoz & Hipnoterapi
Antalya Psikiyatri, Psikoterapi ve Danışma Merkezi
Psikiyatrist - Psikoterapist
Uzm.Dr. Emine Filiz ULUHAN
0242 311 44 33
 

»PSİKİYATRİDE RÜYA YORUMU VE RÜYA SEMBOLLERİ


Rüyaların ne anlama geldiği insanlık tarihi boyunca her dönemde ilgi çekmiş, merak uyandırmıştır. Rüyalarla ilgili en kapsamlı ve bilimsel yaklaşım ilk olarak Freud tarafından ortaya konulmuştur. Freud rüyaların gizli psikolojik anlamlar içerdiğini keşfederek, hastaların bilinçdışı, çatışma ve arzularını anlamak için onların rüyalarını araştırmış ve yorumlamıştır.

Günümüzde de psikoterapi uygulamalarında rüya yorumlarına sıklıkla başvurulmaktadır.

Sigmund Freud, “Rüyalarınız asla gereksiz şeyleri konu almaz, uykumuzun ıvır zıvırla rahatsız edilmesine izin vermeyiz” diyerek rüyaların önemini vurgulamaktadır.

Rüyalar bazen bir anlam taşıdığına inanılan, bireyde değişik duygular uyandıran imgeler içerir. Çoğu zamansa saçma, belirsiz, aptalca ve herhangi bir şeyle ilişkilendirilemeyen imgelerden ibarettir. Freud bu simgelerin altında çok önemli bilinçdışı malzemenin yattığını savunmakta, bunların çoğunu da cinsel simgeler olarak değerlendirmektedir.

Yeni nesil psikanalitik kuramcılar, rüyaların bilinçaltında bizi meşgul eden, kaygılandıran şeylerin dışa vurumu olduğunu belirtirler. Çözülmemiş ruhsal çatışmalar uyku sırasında yüzeye çıkmaktadır.

Rüya içeriğini kaydetmek için genelde iki yol izlenir. Uyku fizyolojik olarak izlenir, rüya moduna geçildiğinde kişi uyandırılır.

Bir kısım araştırmacılar ise danışanların sabah ilk iş olarak gördükleri rüyaları bir günlüğe kaydetmelerini isterler.Bazı psikiyatrlar ise danışanlardan son gördükleri ya da sık gördükleri rüyaları anlatmasını isterler.

Rüyalarımız genelde korkularımızdan, kaygılarımızdan, sorunlarımızdan ve yatmadan önceki düşüncelerimizden etkilenmektedir.

Çevresindeki insanların sorunlarına duyarlı, onların ihtiyaçlarını karşılamaya meraklı kişilerin, rüyalarında sıklıkla mahrem bir ilişkiye girdikleri saptanmıştır.

Bir araştırmada deneklere onlar için sorun olan veya olmayan bir şeyi düşünerek uyumaları istenmiş, gece yarısı uyandırılarak rüyaları sorulmuştur. Deneklerin çoğu sorun oluşturan konuyla ilgili rüya görmüşlerdir. Bu gözlem yaşamda neler olup bittiğinin rüyanın içeriğini doğrudan etkilediğini göstermektedir.

Sanılanın aksine erkekler rüyalarında güzel kadınlar yerine daha çok erkek karakterler görmektedir. Kadınlar rüyalarında %50 oranında erkek karakter görürken, erkeklerin rüyalarında bu oran %65’tir. Freud’a göre bu erkeklerdeki Ödip kompleksinden kaynaklanmaktadır. Freud’cu kurama göre erkekler hiçbir zaman babalarıyla yaşadıkları çatışmaların üstesinden gelemez. Bu duyguda diğer erkeklere yöneltildiğinden, erkekler erkeklerle daha sık çatışma yaşarlar. Erkeklerin rüyalarında erkek karakter görmelerinin sebebi bu bilinçdışı rahatsızlıktır.

Çoğumuz aynı rüyayı sık sık görürüz ve önceden gördüğümüzü hatırladığımız bir rüyayı uzun aradan sonra tekrar görürüz. Bu gibi durumlarda rüyada dışa vurulan çatışma önemlidir ve henüz çözüme kavuşmamıştır. Bilinçdışı çatışma, gece rüyada su yüzüne çıkar ama gündüz kaygı şeklinde kendini gösterir.

Freud’un temel rüya yorumları genelde cinsellikle ilgilidir ve masum görünen nesnelerin ve eylemlerin cinselliğin ve cinsel ilişkinin simgeleri olduğunu savunur. Cinsel isteklerini doğrudan dışa vuramayan, bastıran bireyler cinsel duygularını rüya simgeleri aracılığıyla dışa vururlar. Deneysel çalışmalar, bireylerin kaygı düzeyleri arttıkça kalem, kutu, uçmak, silah gibi Freud tarafından cinsel simge kabul edilen nesnelerin rüyada görülme sıklığının arttığını doğrulamaktadır.

İnsanların rüyalarında ne gördüğünden ziyade daha önemli olan neden rüya gördüğümüzdür. Freud rüyaların sebebini bastırılan bilinçaltı dürtülerin dışa vurma ihtiyacı olarak açıklar. Rüyalar bilinçaltı çatışmaların sergilendiği güvenli ve sağlıklı zeminlerdir.

Rüyalar uykunun REM döneminde görülür. REM dönemi göz kapaklarımızın altında hızlı göz hareketlerinin olduğu, kasların oldukça gevşek olmasına karşın, beyin dalgalarının uyanıklığa yakın bir aktivitede bulunduğu, bir gece içinde çeşitli evrelere yayılmış şekilde toplam 1,5-2 saat süren bir dönemdir. REM olmayan uykuda rüya hemen hemen hiç görülmez.

Birçok deney REM uykusundan yoksun bırakılan kişilerin olumsuz psikolojik etkiler yarattığını göstermektedir. Yeteri kadar REM uykusu alamayanlar strese daha az direnç göstermekte, yeterli bir REM uykusu kaygı yaratıcı ve benliğimizi tehdit edici faktörlere karşı koruyucu bir kalkan görevi görmektedir.

Özetle Freud, rüya görmenin sağlıklı bir psikoloji için gerekli olduğunu savunmaktadır.

Halen kabul gören genel görüş rüyalarımızın bir kısmının önemli psikolojik mesajlar taşıdığı ve rüya görmenin ruh sağlığımız açısından gerekli ve önemli olduğudur.

Jung’ta rüyalar ve sembolleriyle ilgilenen otörlerdendir. Jung’un kendine ait bir rüya kuramı olmayıp, rüyaların oluşum ve kökenine girmez.

Ancak Jung rüyaların belli işlevleri olduğunu belirtir. Bunlar;

1- Bilinçli zihnin kusurlu ya da çarpıtılmış kısımlarını telafi etmek

2- Bilinçdışından kalıplaşmış, otomatikleşmiş anıları geri getirmek

3- Bilinçli olarak farkında olmadığımız eylemlerimize dikkat çekmek

Freud’un rüya kuramında, rüyalar genellikle nevrotik bulgulardır. Bastırılan arzuların sembolik yoldan giderilmesi rüyalar aracılığıyla gerçekleştirilir. Bu da çoğu kez çocukluktaki cinsel dürtülerin dışa vurumlarıdır. Kabul edilemez olduğu için bastırılan dürtüler, sansürlenerek rüyalarda dile getirilir. Yakın tarihli olay ve arzuların rüyalardaki rolü çok küçüktür.

Freud’a göre rüyalar sağlıklı bir uyku için şarttır. Normalde bilinçdışında denetim altında tutulan yasak arzular, uyku sırasında bilinçli zihne ulaşmaya çalışır ve beyin bu rahatsız edici duygularla mücadele içine girer. Rüyalar kişi rahatça uyuyabilsin diye, gizli arzuları farklı biçimlerde dile getirerek, bilinçli zihni yanıltmakta, bu sayede de uyku bütünlüğü bozulmamaktadır.

Jung, Freud’un kuramını çok basite indirgenmiş olarak görür ve rüyalarda dile getirilen kaygıların çok daha geniş kapsamlı olduğunu ileri sürer.

Jung, Freud’un rüyadaki bir sembolden yola çıkarak bunun çağrıştırdığı düşünceler zincirinin yorumunun sınırlı olacağına inanmaktadır. Jung’a göre bu yaklaşım rüyanın özgün anlamından uzaklaşmayı sağlar. Rüyanın ayrı ayrı bileşenlerini analiz etmektense, asıl içeriğine bakmak daha önemlidir.

Freud, rüyaların bir açık içeriklerinin bir de gizli içeriklerinin olduğunu savunmaktadır. Açık içerik, bilinçli olarak hatırlanan kısım olup, esas içerik gizli kısımdadır ve gizli kısım analizden önce bilinçli olarak hatırlanmaz. Jung ise Freud’un açık içerik olarak adlandırdığı şeyin, aslında rüyanın bütün anlamı olduğunu kabul eder.

Rüyalardaki Freudyen semboller, psikanalitik yaklaşımın temellerindendir. Freud bu sembollerin tüm insanlarda ortak ve değişmez olduğuna inanır.

Jung ise bu sembollerin çok daha derin anlamları olduğunu ve çok zengin bir arketipsel sembolizm içerdiğini kabul eder. Bu semboller belirgin gündelik anlamının yanında özel çağrışımlar içerirler. Birçok sembol yalnızca birey için değil, toplum içinde anlamlı olabilir.

Bunlar çoğu kez dinsel sembollerdir. Jung rüyaları daha çok doğal ruhsal faaliyetler olarak görür. Burada iradenin denetimi söz konusu değildir. Jung’da ruh sağlığının dengelenmesi için rüyaların olması gerektiğine inanır.

Jung’a göre rüya, ayrıştırmaktan çok, bir bütün olarak değerlendirilmesi gereken sezgisel bir yapıdır. Amaç rüyayı yorumlamaktan ziyade, rüyadaki sembollere bakarak, rüyanın içeriğini genişletmek ve rüyayla bağlantılı ruh halini ve duygulanımı belirlemektir. Rüyadaki semboller hiçbir zaman tek bir anlama indirgenmemeli, değişik anlamlar içerebileceği göz ardı edilmemelidir.

Jung bir dizi rüyanın her zaman tek bir rüyadan daha kıymetli olduğuna inanır. Kimi zaman bir rüya ne kadar sorgulansa da anlaşılamayabilir. Sonraki bir tarihte rüya açıklık kazanabilir.

Rüya bireye özgü olup, bireyleşme, olgunlaşma sürecine katkıda bulunabilir. Yorum, mutlaka rüya görenle karşılıklı konuşup, tartışarak yapılmalıdır. Freud rüya yorumunda bireyi tartışmaya katmaz.